ŞULE ÖZKAN - Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Sefa Çakır, Ahıskalıların Anadolu'yu ana vatan olarak gördüğünü belirterek, "Ahıska Türkleri için Anadolu coğrafyası aynı dil, din ve kan bağına sahip olanların yaşadığı bir coğrafya." dedi.
Çakır, AA muhabirine, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) lideri Josef Stalin tarafından 80 yıl önce ana vatanlarından koparılan Ahıska Türklerinin sürgününe ve Anadolu'da yaşayan Ahıska Türkleri için Türkiye'nin önemine ilişkin değerlendirmede bulundu.Ahıska'nın 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından imzalanan antlaşmayla Rusya'ya bırakılmasını anlatan meşhur dörtlüğün, bölgenin Türkler için önemini gösterdiğine dikkati çeken Çakır, "Şair diyor ki; 'Ahıska gül idi gitti, bir ehli dil idi gitti, söyleyin Sultan Mahmut'a, İstanbul kilidi gitti' Yani aslında Ahıska İstanbul'dur, İstanbul Ahıska'dır. Bunu anlamak için bir zamanlar bizim olan coğrafyayı bir bütün olarak görmek zorundayız." görüşünü paylaştı.Çakır, ana vatanlarından koparılan Ahıskalıların torunlarının bugün dünyanın çeşitli yerlerine dağıldığını belirterek, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan, Rusya Federasyonu, Ukrayna, ABD ve Türkiye'de yaşamlarını sürdürdüklerini söyledi.Anadolu'ya gelen Ahıskaların, çeşitli bölgelere iskan edildiğini kaydeden Çakır, "Ülkemizde 100 binden fazla Ahıska Türkü var. Bugün Erzurum, Sivas, Çorum, Bursa, Antalya, İstanbul gibi birçok ilde Ahıska muhaciri kökenli kişiler var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son yıllarda Ahıskalıların sorunlarıyla yakından ilgileniyor. Bu hassasiyet Ahıskalıların güven duygusunu artırıyor." diye konuştu.- "Anadolu coğrafyası aynı dil, din ve kan bağına sahip"Çakır, Ahıskalıların toplam nüfusuna ilişkin kesin bir veri bulunmasa da dünyada yaklaşık 500-600 bin Ahıska Türkü olduğunu ve bunların Türkiye'den sonra en fazla Kazakistan'da yaşadığını aktararak, şöyle devam etti:"İnsanın doğup büyüdüğü, hatıralarının ve hatta mezarlarının bulunduğu yeri vatan edinmesi fıtridir. Bu her insan için olduğu gibi Ahıskalılar için de böyle. Vatan denilince öncelikle anlaşılan elbette ata toprakları ancak 93 Harbi sonrası Anadolu'ya gelen Ahıskalılar burayı ayrı bir yer olarak görmedi. Neticede Anadolu coğrafyası aynı dil, din ve kan bağına sahip bir coğrafya. Aynı şey Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi Türkistan coğrafyası için de geçerli. Ahıskalılar da gittikleri, yaşadıkları, sığındıkları yerleri vatan bildiler. Kendileri için güvenli ve çocukları için daha iyi bir gelecek vadeden yerleri tercih etmek durumunda kaldılar."Ahıska Türklerinin, kendilerini en çok Türkiye'ye ait hissettiğinin altını çizen Çakır, "Anadolu, Ahıskalılar için 93 Harbi'nden bu yana sığınılacak en güvenli liman çünkü burası neticede imparatorluk bakiyesi topraklar ve tarihi miras da ülkemize bu sorumluluğu yüklüyor. Ahıskalılar Türkiye'yi ana vatanları biliyor." ifadesini kullandı.- "Ahıska, yaklaşık 300 yıl Osmanlı Devleti'nin Çıldır eyaletinin idari merkezlerindendi"Çakır, Ahıska'nın, bugün Gürcistan sınırları içinde bulunan, Posof Çayı'nın iki yakasına konumlanmış tarihi bir bölge olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:"Bu bölge, Dede Korkut Hikayeleri'nde 'Ak-Sıka' olarak anılıyor ve bir görüşe göre Türklerin İslam'la ilk tanıştığı yerlerden biri olduğu düşünülüyor. Alparslan'ın Anadolu'ya girmesiyle Ahıska'daki yönetim daha çok Müslüman Türklerin elinde pekişti. 1578'de Safeviler ile yapılan savaştan sonra Osmanlı hakimiyetine giren Ahıska, yaklaşık 300 yıl boyunca Osmanlı Devleti'nin Çıldır eyaletinin idari merkezlerinden oldu."Ahıska'nın, Osmanlı yönetimi için önemli merkezlerden biri olduğunu vurgulayan Çakır, bölgenin Rus Çarlığının 1828'de "sıcak denizlere inme" politikası kapsamında Rusların eline geçmesiyle demografik yapıyı etkileyen bir dizi göç dalgasının tetiklendiğini söyledi.- "Ahıska Türkleri sürgünü bir soykırım hareketiydi"Çakır, Ahıska Türkleri tarihindeki en acı sayfalardan birinin, 1944 yılında SSCB lideri Stalin'in emriyle gerçekleştirilen sürgün olduğunu vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:"Ahıska Türkleri, Stalin'in emriyle 1944'te bir gece ansızın evlerinden alındı. En temel eşyalarını bile yanlarına almalarına izin verilmeyen Ahıskalar, insani olmayan koşullarda hayvan ve yük trenlerine tıka basa dolduruldu. Sovyet yönetimi bu insanları Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi ülkelere sürdü. Bu zorlu yolculuk sırasında binlerce Ahıska Türkü yaşamını yitirdi. Ahıska Türkleri sürgünü bir soykırım hareketiydi"Yetişkin erkeklerin Sovyet ordusu saflarında savaştırılması nedeniyle sürgüne gönderilenlerin büyük kısmının kadın, çocuk ve yaşlılardan oluştuğunu aktaran Çakır, "İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, Sovyet ordusu saflarında savaşan Ahıskalı askerler evlerine dönüyor; ancak karşılaştıkları manzara terk edilmiş köyler, harabeye dönmüş evler ve viran camiler oluyor." ifadesini kullandı.Çakır, Sovyet rejimi tarafından boşaltılan köylere Rus, Ermeni ve Yahudilerin yerleştirildiğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:"Sadece sürgün sırasında değil, sonrasında da binlerce insan hayatını kaybetti. Açlık, soğuk ve salgın hastalıklar nedeniyle binlerce insan gittikleri yerlerde öldü. Ahıskalar, yaşadıkları alanların dışına çıkmalarına izin verilmediği için en temel tıbbi ihtiyaçlardan bile mahrum kaldı. Bu baskı politikası ve ağır insan hakları ihlalleri, Stalin'in öldüğü 1953'e kadar sürdü. Sonrasında biraz zayıflasa da artık iş işten geçmişti. Bu insanlar, yersiz, yurtsuz ve vatansız bir halde yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldı."
AAAA
Çakır, AA muhabirine, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) lideri Josef Stalin tarafından 80 yıl önce ana vatanlarından koparılan Ahıska Türklerinin sürgününe ve Anadolu'da yaşayan Ahıska Türkleri için Türkiye'nin önemine ilişkin değerlendirmede bulundu.Ahıska'nın 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından imzalanan antlaşmayla Rusya'ya bırakılmasını anlatan meşhur dörtlüğün, bölgenin Türkler için önemini gösterdiğine dikkati çeken Çakır, "Şair diyor ki; 'Ahıska gül idi gitti, bir ehli dil idi gitti, söyleyin Sultan Mahmut'a, İstanbul kilidi gitti' Yani aslında Ahıska İstanbul'dur, İstanbul Ahıska'dır. Bunu anlamak için bir zamanlar bizim olan coğrafyayı bir bütün olarak görmek zorundayız." görüşünü paylaştı.Çakır, ana vatanlarından koparılan Ahıskalıların torunlarının bugün dünyanın çeşitli yerlerine dağıldığını belirterek, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan, Rusya Federasyonu, Ukrayna, ABD ve Türkiye'de yaşamlarını sürdürdüklerini söyledi.Anadolu'ya gelen Ahıskaların, çeşitli bölgelere iskan edildiğini kaydeden Çakır, "Ülkemizde 100 binden fazla Ahıska Türkü var. Bugün Erzurum, Sivas, Çorum, Bursa, Antalya, İstanbul gibi birçok ilde Ahıska muhaciri kökenli kişiler var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son yıllarda Ahıskalıların sorunlarıyla yakından ilgileniyor. Bu hassasiyet Ahıskalıların güven duygusunu artırıyor." diye konuştu.- "Anadolu coğrafyası aynı dil, din ve kan bağına sahip"Çakır, Ahıskalıların toplam nüfusuna ilişkin kesin bir veri bulunmasa da dünyada yaklaşık 500-600 bin Ahıska Türkü olduğunu ve bunların Türkiye'den sonra en fazla Kazakistan'da yaşadığını aktararak, şöyle devam etti:"İnsanın doğup büyüdüğü, hatıralarının ve hatta mezarlarının bulunduğu yeri vatan edinmesi fıtridir. Bu her insan için olduğu gibi Ahıskalılar için de böyle. Vatan denilince öncelikle anlaşılan elbette ata toprakları ancak 93 Harbi sonrası Anadolu'ya gelen Ahıskalılar burayı ayrı bir yer olarak görmedi. Neticede Anadolu coğrafyası aynı dil, din ve kan bağına sahip bir coğrafya. Aynı şey Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi Türkistan coğrafyası için de geçerli. Ahıskalılar da gittikleri, yaşadıkları, sığındıkları yerleri vatan bildiler. Kendileri için güvenli ve çocukları için daha iyi bir gelecek vadeden yerleri tercih etmek durumunda kaldılar."Ahıska Türklerinin, kendilerini en çok Türkiye'ye ait hissettiğinin altını çizen Çakır, "Anadolu, Ahıskalılar için 93 Harbi'nden bu yana sığınılacak en güvenli liman çünkü burası neticede imparatorluk bakiyesi topraklar ve tarihi miras da ülkemize bu sorumluluğu yüklüyor. Ahıskalılar Türkiye'yi ana vatanları biliyor." ifadesini kullandı.- "Ahıska, yaklaşık 300 yıl Osmanlı Devleti'nin Çıldır eyaletinin idari merkezlerindendi"Çakır, Ahıska'nın, bugün Gürcistan sınırları içinde bulunan, Posof Çayı'nın iki yakasına konumlanmış tarihi bir bölge olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:"Bu bölge, Dede Korkut Hikayeleri'nde 'Ak-Sıka' olarak anılıyor ve bir görüşe göre Türklerin İslam'la ilk tanıştığı yerlerden biri olduğu düşünülüyor. Alparslan'ın Anadolu'ya girmesiyle Ahıska'daki yönetim daha çok Müslüman Türklerin elinde pekişti. 1578'de Safeviler ile yapılan savaştan sonra Osmanlı hakimiyetine giren Ahıska, yaklaşık 300 yıl boyunca Osmanlı Devleti'nin Çıldır eyaletinin idari merkezlerinden oldu."Ahıska'nın, Osmanlı yönetimi için önemli merkezlerden biri olduğunu vurgulayan Çakır, bölgenin Rus Çarlığının 1828'de "sıcak denizlere inme" politikası kapsamında Rusların eline geçmesiyle demografik yapıyı etkileyen bir dizi göç dalgasının tetiklendiğini söyledi.- "Ahıska Türkleri sürgünü bir soykırım hareketiydi"Çakır, Ahıska Türkleri tarihindeki en acı sayfalardan birinin, 1944 yılında SSCB lideri Stalin'in emriyle gerçekleştirilen sürgün olduğunu vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:"Ahıska Türkleri, Stalin'in emriyle 1944'te bir gece ansızın evlerinden alındı. En temel eşyalarını bile yanlarına almalarına izin verilmeyen Ahıskalar, insani olmayan koşullarda hayvan ve yük trenlerine tıka basa dolduruldu. Sovyet yönetimi bu insanları Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi ülkelere sürdü. Bu zorlu yolculuk sırasında binlerce Ahıska Türkü yaşamını yitirdi. Ahıska Türkleri sürgünü bir soykırım hareketiydi"Yetişkin erkeklerin Sovyet ordusu saflarında savaştırılması nedeniyle sürgüne gönderilenlerin büyük kısmının kadın, çocuk ve yaşlılardan oluştuğunu aktaran Çakır, "İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, Sovyet ordusu saflarında savaşan Ahıskalı askerler evlerine dönüyor; ancak karşılaştıkları manzara terk edilmiş köyler, harabeye dönmüş evler ve viran camiler oluyor." ifadesini kullandı.Çakır, Sovyet rejimi tarafından boşaltılan köylere Rus, Ermeni ve Yahudilerin yerleştirildiğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:"Sadece sürgün sırasında değil, sonrasında da binlerce insan hayatını kaybetti. Açlık, soğuk ve salgın hastalıklar nedeniyle binlerce insan gittikleri yerlerde öldü. Ahıskalar, yaşadıkları alanların dışına çıkmalarına izin verilmediği için en temel tıbbi ihtiyaçlardan bile mahrum kaldı. Bu baskı politikası ve ağır insan hakları ihlalleri, Stalin'in öldüğü 1953'e kadar sürdü. Sonrasında biraz zayıflasa da artık iş işten geçmişti. Bu insanlar, yersiz, yurtsuz ve vatansız bir halde yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldı."
AAAA