Gericiliği İslam bitirecek

TAKİP ET

Bosna Kralı Aliya İzzetbegoviç'e göre İslam'ın doğru anlaşılması, İslam'ın bir ahlak nizamı olarak kabul edilmesi ve Kuran'ın hayata geçirilmesi Müslümanların geri kalmışlıktan kurtuluşlarının yegane yoludur

Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Faruk Karaaslan İnsan ve Medeniyet Hareketi Karaman Şubesinde gerçekleştirilen seminerde Çağdaş İslam Düşüncesinde Aliya İzzetbegoviç’i anlattı. 
Aliya İzzetbegoviç'in düşünce dünyasının merkezindeki temalardan birisi Müslüman halkların içinde bulunduğu durum ve bu durumdan çıkış yoludur. Müslümanların çağdaş dünyada neden geri kaldığı sorusudur. İzzerbegoviç'in düşünce dünyasının önemli sorularından birisidir. İslam'ın sadece bir din olarak algılanması ve teolojik boyuta indirgenmesi ona göre Müslümanların geri kalmasının temel sebeplerindendir. İslam sadece mesajlar bütünlüğü değildir. İslam gündelik hayatı düzenleyen; medeniyetler, şehirler ve devletler yaratan hareketin adıdır.  Bu anlamda İslam'ın yanlış yorumlanması modern dünyada Müslümanların geri kalmışlığının en temel sebebidir. Yani İslam'ın doğru anlaşılması ve İslam'ın bir ahlak nizamı olarak kabul edilmesi, Müslümanların geri kalmışlıktan kurtuluşlarının yegane yoludur. Bu noktada Izzetbegoviç kendi sorgusunu Müslümanların gerçekten İslam'ı takip edip etmediği üzerinden devam ettirmiş ve örneklerle Müslümanların günümüzde İslam'ı hakiki anlamda takip etmediklerini ortaya koymaya çalışmıştır. Örneğin İslam, Müslümanlardan zulme karşı çıkmalarına istemektedir. Fakat Müslümanlar bu davetin aksine iktidarla iyi geçinmeyi temel kıstas olarak kabul etmektedirler. İslam, alkolü kesin bir şekilde yasaklamasına rağmen birçok Müslüman ülkesinde alkol üretilmekte ve tüketilmektedir. Müslümanlara kardeşlik farz kılınmasına rağmen Müslüman halklar birlik oluşturamamaktadır. Bunun da ötesinde İslam dünyası, mezhep savaşları sebebiyle parçalanmış durumdadır. Aynı şekilde sosyal, iktisadi, siyasal vb. alanlarda İslam'ın çağrısı bizatihi Müslümanlar tarafından görmezden gelinmektedir. Yani İslam'ın daveti gerçek manada yaşanmamaktadır. Bu, Müslümanların içinde bulundukları halin en önemli sebebi olarak kabul edilebilir.
Ona göre muhafazakarlar, kültürel değerleri de dini değerlerin içinde muhafaza etmeye çalıştıkları için içinde yaşadığımız çağın ve Müslümanların sorunlarını takip edememektedirler. Batı felsefesine ve çağın kurucu fikirlerine yabancı kalmakta ve hatta bilinçli olarak bunlarla iletişime geçmemeye özen göstermektedirler. Şeyhlerin ve hocaların temsil ettiği bu muhafazakar tavır İslam’ın karşı çıktığı' bir ruhban sınıfı ortaya çıkarmaktadır ve İslam'ın yorumlamasına belirli bir zümreye has kılmaktadır. Bu şekilde insanlar ile Kur'an arasına mesafe konmakta ve insanlar muhatap olmaları gereken kutsal kitaplarından uzak tutulmaktadırlar. Nihayetinde bu tutum, İslam'ı her dönem yaşanılır kılmaktan çıkartmaktadır. Muhafazakarlar geleneği, hocaları, din yorumlarını sorgulamaktan uzak olduğu için farklı düşüncelere ve yenilikçi akımlara kulak verememektedir. 

KURAN’IN HAYATA İNMESİ GEREK

O, özellikle Kuran'ın hayata geçirilmesi, eğitimin İslamileştirilmesi, insan ve toplum arasındaki ilişki, Müslümanların birliği ve kardeşliği, zekat ve sadaka kurumunun işlerlik kazanması, özgürlüğün vazgeçilmez bir değer olduğu, azınlıkların Müslüman halklar içindeki konumu gibi sosyal hayatı doğrudan etkileyen konularla ilgilenmiş ve bu konuların İslami bir yaklaşımla nasıl tesis edilmesi gerektiğine dair önerilerde bulunmuştur. 

GÖNÜL FETHİ İLE SİYASAL DEVRİM ŞART

Ona göre İslami bir rönesansın başlangıcı, ahlaki ve sosyal bir dirilişle mümkündür. Çünkü o, kendi hayatını dönüştürecek kudreti olmayan insanların toplumları ve dünyayı dönüştürecek kudrete de sahip olamayacaklarını düşünür. Fakat bu ahlaki ve sosyal dönüşümün devamlılığı için siyasal devrim bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Bu siyasal devrim iktidarı ele geçirmekle değil, gönülleri fethetmekle mümkündür. Başka bir deyişle gönülleri fethedilmiş toplulukların bir önder olarak Müslüman şahsiyetlere güvenmesiyle mümkündür. Dolayısıyla Müslüman halkın kurtuluşu için evvela vaiz daha sonra asker olmak zorunludur. 

İNSANCA YAŞAMIN ADI: “İSLAM”

İzzetbegoviç, Müslümanların İslamlaşması gerektiğini ve Müslüman halkların içinde bulunduğu durumdan kurtulması gerektiğini ifade ederken İslam’ı sadece Müslümanların kurtuluşu için bir yol olarak görmez. Ona göre yirminci yüzyıl insanlarının buhran içinde yaşadığı bir çağdır. Dahası bu dönemde insan, bir taraftan kapitalizmi diğer taraftan sosyalizm tarafından köşeye sıkıştırılmış durumdadır. İnsan olarak yaşamak bu iki sistem içinde de mümkün değildir. O, İslam'ı ve İslamlaşmayı üçüncü yol olarak formüle etmiştir. Izzetbegoviç, böylelikle tüm insanlığın (Müslümanların ve gayri Müslimlerin) insanca yaşamasının İslam'ın hakimiyetiyle mümkün olacağını ifade etmiştir.

Aliya İzzetbegoviç